15.12.2019

İŞTE BU TÜRKLERİN AYAK SESLERİ...


2002 yılının bu ilk haftalarında ülkede görece bir iyimserlik hâkim. Birtakım belirtiler onu gösteriyor. Kemal Derviş'in yüzünün gülüyor olması, başbakan Ecevit'in kilo alıp daha zinde gözükmesi, Tansu Çiller'den pek ses çıkmaması ve Reha Muhtar'la İbrahim Tatlıses'in barışması, bu sene Türkiye'de işlerin daha bir iyiye gideceğinin habercisi gibi... Ekonomik krizin aşılıp tutarlı bir para kazanma ortamının yaratılması, tam bir çıkış yakaladığı anda tekrar duraklayan sinema sektörünü de yeniden canlandıracaktır. Ancak sinemamızın canlanması durumunda yeni bir strateji belirlemesi gerektiğini düşünüyorum... Kaldığımız yerden devam etmektense daha evrensel konular ve yepyeni fikirlerle dünya sinemasıyla boy ölçüşecek filmler yapılması kanısındayım. Ne olabilir, beraber irdeleyelim...
Avrupa Birliği'nin kapısındaki Türkiye olarak artık bilimsel gelişmelere ve çağdaş konulara girmeliyiz derim. Örneğin gen teknolojisi, genom projesi gibi ilerlemeleri anında senaryolara uyarlayıp filmler çekmemiz gerekir... Batı, henüz koyun kopyalayadursun biz en azından filmlerde
insan kopyalamaya başlamalıyız. Televizyon programcılığını konu alan bir filmde, M. Ali Erbil, Gülben Ergen, Hülya Avşar ve Kenan Işık klonlanır ve bunlardan hem dizi oyuncusu hem de yarışma sunucusu olarak yararlanıldığı yetmiyormuş gibi haber spikeri, futbol yorumcusu, sabah şekeri ve kayısı reçeli olarak da değerlendirilerek reytingler sonuna kadar zorlanır...
Kesinlikle eli yüzü düzgün bir bilimkurgu filmi çekmeliyiz. Hem kendi kimliğimizi kanıtlamak, hem de dünyaya karşı önemli bir görevi yerine getirmek için de buna mecburuz. Şimdiye kadar çekilen bütün UFO filmlerinde dünyayı uzaylı saldırısından kurtaran tek merci Amerika Birleşik Devletleri oldu. Ve nedense dünyada başka yer yokmuş gibi uzaylılar da sürekli Amerika'ya gelip durdular. Artık bu tekeli kırmak ve UFO'ları yurdumuza indirecek bir film yapmak gerekir. Kötü niyetli uzaylılar bir kez Türkiye'ye indiler mi onları yok etmek ve dünyayı bu beladan kurtarmak çok basit... Uzaylıları mermi manyağı yapmak için işi mafyaya vermek en kolaycı çözüm. Bunun yanında, uzay gemilerini tuz dökülmemiş yollara indirip zincirleme kaza yaptırarak yok etmek ya da onlara dostça yaklaşıp prefabriklere yerleştirerek yavaş yavaş ölmelerini beklemek de diğer final seçenekleri...
Korku filmi yapmak konusunda çok zayıf kaldık...
Bu açığımızı da kapatıp Batı sinemasıyla yarışacak, hatta dehşet dozu olarak onları yaya bırakacak birçok konu bulabiliriz. Ekonomik krizi aşmak yolunda umutlu olsak da bu durum seyircinin kanını donduracak bir formatla perdeye taşınabilir. Örneğin cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'nun haftalık her olağan görüşmesi bir milleti topyekûn bir gerilime sürüklemektedir. Toplantı bitene kadar tüm ülke ölüm sessizliğine bürünür. Çankaya Köşkü'nden gelebilecek herhangi bir yüksek ses ya da fırlatılmış bir anayasa kitapçığı beklentisine kalpler dayanmaz. Toplantı bittikten sonra kapıda beliren başbakan gülümsüyorsa ve kilo kaybetmemişse insanlar derin birer oh çekerler. Ta ki bir sonraki haftalık olağan görüşmeye kadar...